Zamanın durmadığı, yalnızca şekil değiştirdiği bir bahçede yürüyordun. Toprakta saatler filizleniyor, akrep ve yelkovan yaprak gibi sallanıyordu. Bazı ağaçların gövdeleri sonsuza kadar uzuyordu, dallarından kum saatleri sarkıyor ve içindeki kum taneleri havaya doğru akıyordu.
Bir noktada durdun ve bir çiçeği inceledin. Tomurcuk, büyümeye çalışıyor ama zamanı geri saran rüzgâr ona izin vermiyordu. Elini uzattığında, parmaklarının arasından anılar döküldü—hatırlamadığın, ama bir yerlerde yaşandığını bildiğin anılar.
Derken, bahçenin derinliklerinden bir ses yükseldi. Sanki dünyanın en eski sesi, en uzak yankısıydı. “Her şey zaman alır.”